Atılan füzeler büyük depremi tetikler mi? Sakarya'yı sallamış: '3 farklı yöntemi var'
İran ve İsrail'in misillemeleri, durmak bilmeyen sarsıntıları bölgede yaşayanlara hissettirdi. Tıpkı depremde olduğu gibi hissedilen bu sallantılar, 'Başka büyük bir depremi tetikler mi' endişelerine de neden oldu. Dünyada insan eliyle üretilen silahlarla meydana gelen depremler olmuş, hatta sırf deprem üretmesi için bile silahlar geliştirmişti. Peki İran ve İsrail arasındaki savaşta şimdiye kadar atılan füzeler, peşinden bir deprem getirir mi?
Zeynep Dilara Akyürek / Milliyet.com.tr – İran ve İsrail arasında peşi sıra yaşanan füze saldırılarıyla sarsılan binalar ağır hasar aldı ve kullanılamaz hale geldi. 11 gün sonra Trump, İsrail ile İran arasında "tam ve eksiksiz ateşkes" sağlandığını duyursa da dünya gündeminde yaşanan 'kırılma’yı ekonomik ve sosyal depremlerin takip edeceğini savunanlar da var. Peki ya gerçek bir deprem? Aslında ‘tektonik’ ya da ‘volkanik’ kökenli olabilen bu doğa olayına bakarak, hissedilen her sarsıntıya deprem denemez, tıpkı gerçek bir deprem gibi ‘Richter’ ölçeğiyle ifade edilse bile… Ancak zaman zaman güçlü patlamalar ve bomba ya da füze gibi cephaneler insanların depremle karıştıracağı sarsıntılar üretebilir. Birkaç saniyelik dahi olsa depremin ağır yaralar açtığı toplumda, saniyeler belki de gerçek süresinin 10 katı gibi bile hissedilebilir. Peki ama İran’da 21 Haziran günü kaydedilen 5.1 büyüklüğündeki sarsıntı neyin nesiydi? Sebebi deprem mi yoksa füze miydi? Sakarya Üniversitesi Jeofizik Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Emrah Budakoğlu, sismograftaki şifreleri ve gerçeği Türkiye’den örneklerle Milliyet.com.tr’ye anlattı.

HER ŞEY ‘P’ VE ‘S’ DALGASINDAKİ ŞİFREDE SAKLI!
Depremin sismik dalgaları olan ‘P’ ve ‘S’ dalgaları, pek çok konuda bilim insanlarına fikir veren bilgiler saklıyor. Yaşanan depremin büyüklüğünden süresine ve derinliğine kadar pek çok veri, bu ‘zikzak’ şekilli kayıtlardan elde edilebiliyor. Ancak bu kayıtlar yaşanan şeyin her zaman bir ‘deprem’ olduğu bilgisini vermiyor. Çünkü bunlar, her sarsıntıya ‘deprem’ gözüyle bakıyor. Ancak bilim insanlarının incelemeleri ve sismografların kaydettikleri verilerin analizi sonucu ortaya gerçeği saklayan ‘şifreler’ çıkıyor. Çünkü ‘P’ ve ‘S’ depremde ve füzede aynı davranışı sergilemiyor! Dr. Emrah Budakoğlu, bu verilerdeki şifreyi ve yapılan analiz sonucu sarsıntının sebebinin deprem mi yoksa füze kaynaklı mı olduğunun nasıl ayırt edildiğini şöyle açıkladı:
“Yer içerisinde gerçekleşen depremlerin mekanizmaları patlamalardan çok farklı. Yani merkez olarak düşündüğünüz yerin içerisinde depremlerde bir makaslama hareketi gözlersiniz Patlamalardaki gibi sadece dışa doğru basınç hareketi görmezsiniz. Bu aynı zamanda size, depremi sismogramda tanıma özelliğini sağlar. Füze patlamasıyla depremi birbirinden ayırmamız için P dalgalarının ve S dalgalarının genliğine bakılıyor. Patlamalarda, içeriden dışarıya doğru basınç hareketi var. Yani herhangi bir kayma hareketi üretmiyor. Bu basınç hareketinin karşılığı olarak da onları, P dalgalarını yani basınç dalgaları olarak tanımlarız. P dalgalarını baskın bir şekilde gözlemliyorsunuz. İşte bunun dışında da depremlerde gözlemleyebildiğiniz S dalgalarını da patlamalarda işte bir makaslama hareketi olmadığı için gözlemleyemiyorsunuz. Bu bize şunu sağlıyor. Kayaların kırılmasında patlatılan dinamitler, Hendek’te havai fişek patlamasının olduğu gibi patlamalar… Yani patlamaların da çok çeşitleri var, nükleer patlamalar da dahil. Bu tarz patlamalarda sismogramlarda kabaca şöyle ayrımlarımız oluyor: P dalgası çok baskın, S dalgası çok düşük. O zaman burada şüpheleniyoruz ve bunun deprem değil de bir füze kaydı olduğuna kanaat getiriyoruz.”
HENDEK’TEKİ PATLAMANIN VERİLERİYLE ORTAYA ÇIKTI! 3 FARKLI YÖNTEMİ VAR
2020’nin temmuz ayı, Sakarya’dan gelen patlama haberiyle başlamıştı. 3 Temmuz günü şiddetli patlama şehrin sınırlarını aşan etkileriyle pek çok noktadan hissedilmişti. Kısa süreli bir sarsıntı ve derin bir gürültüyle kendini hissettiren facia, Hendek’teki havai fişek fabrikasında yaşanmıştı. 7 işçinin hayatını kaybettiği patlamada 127 kişi yaralanmış ve olay yerinde ağır hasar meydana gelmişti. Öyle ki patlamanın olduğu alanda toprak, çukur bir şekle bile bürünmüştü. Tüm bu detaylar olayın çözümünde önemli birer ipucu olsa da asıl şifreyi yine sismograflar kaydetmişti. Patlamanın sebep olduğu kısa süreli sarsıntı, ‘deprem verileri arasına’ kaydedilmişti. Uzman olmayan biri bunu, tam da patlamayla aynı dakikada yaşanmış bir deprem olarak görse de gerçek, bir yeryüzü sarsıntısıydı. İsmine deprem demek doğru olmasa da alışılmışın dışında sebeplerle yaşanan deprem 17 Ağustos’tan 21 sene sonra hissedenleri yine tedirgin etmişti. Üstelik 5 saniye bile sürmese de! Peki ama bu neydi? Deprem değilse sarsıntının adı neydi? Dr. Emrah Budakoğlu, o günlerde yaptığı çalışmada tüm gerçekleri ortaya koydu. Bunun için de 3 farklı yol denedi ve sonunda ‘şok dalgasıyla’ yüzleşti.
Dr. Budakoğlu patlamanın sarstığı Sakarya’daki havai fişek fabrikasında yaşananları, “Büyük yaralanmalara, insanların uzuvlarının kopmasına, kilometrelerce uzaktaki camların patlamasına, ‘şok dalgası’ neden olur. Çok kuvvetli bir dalgadır. Hendek’teki patlamadan sonra 'Bunu sismogramlarda gözlemleyebilir miyim?’ diye baktığımda orada ikisi büyük, çok sayıda patlama vardı. İki büyük patlamanın sismik dalgalar ürettiğini gözlemledim ve aynı zamanda patlamaların merkezi aynıydı. Kayıtlarda çok yüksek yani bir keskin başlangıçta dalga gözlemledim. Ancak burada yeryüzünde yaşandığı için kuvvetin büyük kısmı atmosfere dağılıyordu. İstasyona ulaşan dalgalar, uzaklığa bağlıydı ve ortamdaki havanın sıcaklığından da etkileniyordu. Rüzgâr koşulları da bunu etkiliyordu. Depreme gelince, depremler yerin derinliklerinde meydana geldiği için enerjinin çok büyük bir kısmı sismik dalga olarak sismometrelerde kaydediliyor. Ancak Hendek'te hava fişek fabrikasında yaşanan patlama yerin üzerinde bir binanın içerisinde gerçekleşmişti. Şimdi yerin içerisinde herhangi fazla bir enerji salınımı gerçekleşmediğinden ötürü enerjinin çok büyük bir kısmı atmosfere yayılıyor. Atmosfere yayıldığı için de bunu siz şok dalgalarıyla gözlemliyorsunuz. Yani sismik dalgalar depremlere göre çok düşük. Ancak depremlerin dışındaki sismogram kayıtlarından farklı olarak patlamalarda bir ‘şok dalgasını’ gözlemliyoruz. Bu şok dalgaları kilometrelerce mesafede ilerliyor, ilerledikçe hızları düşüyor. Hızları düştükçe bir akustik dalga formuna dönüşüyor. Ancak merkezde, yani patlamanın merkezinde çok şiddetli bir şekilde bunlar gözlemleniyor” diye anlattı.

Yani deprem ve patlamaların ürettiği sarsıntılar birbirinden kökten uca farklıydı. Biri yeryüzünde gerçekleşen bir beşeri unsurun eseriyken, diğeri doğal bir döngüydü ve yerin altından başlıyordu. Ancak insanlar için sonuç, hissedilen bir sarsıntıydı! Ya bu sarsıntılar büyük depremi tetiklerse?
Dr. Emrah Budakoğlu’na göre bu sorunun yanıtı bugüne dek yapılan çalışmalar ve tecrübelere bağlı. "Yeryüzünde yaşanan bir sarsıntı yer altındaki fayı harekete geçirir mi?" diye sorduğumuzda Dr. Budakoğlu, “Bu tarz şeylerin herhangi bir ana fay sistemini aktive ettiğine, onları çalıştırıp büyük deprem ürettiğine dair çalışma yok. Öyle bir gözlem de yok” diye yanıt verdi.
DÜNYA AYAĞA KALKTI, REKOR ABD’DE! 7’DEN SONRA 6.3’LE GELDİ
6 Kasım 1971'de Amerika Birleşik Devletleri Atom Enerjisi Komisyonu tarafından Alaska'daki Amchitka adasında gerçekleştirilen bir yeraltı nükleer silah testi ‘Cannikin’, unutulmaz bir sonuç vermek üzereydi. ‘Bombalar, füzeler ya da insana ait herhangi bir silah deprem üretebilir mi’ diye merak edenler için unutulmaz anlar yaşanacaktı. Öyle ki yapılan test, koskoca bir arazide yer şekillerini değiştirmiş yeni göllerin oluşmasına neden olmuştu. Bu test için kullanılan silahsa, ‘LIM-49 Spartan Anti-Balistik füzesi için bir W71 patlayıcı silah başlığıydı.’ Sonuç, 7 büyüklüğünde bir deprem ve günlerce süren ‘iptal’ protestolarının ne kadar haklı olduğunun gözler önüne serilmesiydi. Deneyin Hiroşima’dan 250 kat daha güçlü olacağı tahmin edilmiş olsa da, bu tahminler yaşanan sonucun çok altında kalmıştı. Patlama, Hiroşima’ya atılan ‘Little Boy’ bombasından 400 kat daha güçlü bir etkiye sahipti ve düğmeye basıldıktan saniyeler sonra toprak örtüsü yerden tam 6 metre havaya kalkmıştı. Deney sahasındaki çökme ve faylanma, birkaç yüz metre genişliğinde yeni bir göl oluşturdu. Patlama, Richter ölçeğine göre 7,0 büyüklüğünde bir sismik şoka neden olmuştu. Bu büyüklük ‘major’ yani çok şiddetli deprem sınıfına giren yer sarsıntılarına eş değerdi ve toplamda 3 bin 300 metrekarelik alanda kaya düşmesine ve çim kaymalarına neden oldu. 1971 yılı, bu testle insan eliyle üretilecek ‘sarsıntıların’ sonuçlarını gözler önüne serdi. Ancak silah deneyi yapan tek ülke ABD değildi. Hemen arkasından gelen Kuzey Kore ise 6.3’ü vurmuştu!

Kuzey Kore'nin son nükleer denemeleri, küresel çapta çatışma endişelerinin artmasının yanında, yeraltı patlamalarının neden olduğu jeolojik olaylarla ilgili soruları da gündeme getirmişti. Bazı raporlarla, testlerin Güney Kore'de depremlere yol açtığı öne sürülmüştü. Bazıları ise patlamaların test sahasından yaklaşık 100 kilometre uzaklıktaki Paektu Dağı'nda volkanik bir patlamaya yol açabileceğini bildiriyordu. 3 Eylül 2017 Kuzey Kore nükleer denemesi 6.3 büyüklüğünde bir depreme eşdeğer şok dalgaları ürettiğinde bu korkular canlandı. 8 dakika sonra aynı yerde 4.1 büyüklüğünde bir sarsıntı daha tespit edildi. Olaydan sonra ölçülen birkaç küçük depremin de nükleer denemeden kaynaklanmış olabileceği düşünülmüştü. Ancak en büyük sarsıntının değeri yalnızca 3.6’ydı. Bu büyüklükteki bir deprem, üst merkezinin yakınındakiler dışında kimse tarafından hissedilmezdi.
Füzelerin bir deprem üretip üretmeyeceği tartışılırken, sırf deprem üretmesi için tasarlanan silahlar da vardı. Deprem bombası veya sismik bomba diye adlandırılan ve İngiliz havacılık mühendisi Barnes Wallis tarafından II. Dünya Savaşı'nın başlarında icat edilen silah, Avrupa'daki stratejik hedeflere karşı savaş sırasında geliştirilmiş ve kullanılmıştı. Sismik bomba, genellikle yüzeyde veya yüzeye yakın bir yerde patlayan ve hedefini doğrudan patlayıcı güçle yok eden geleneksel bir bombadan biraz daha farklıydı. Yüksek irtifadan bırakılıyor ve düşerken çok yüksek bir hıza ulaşıyordu. Çarpma anında yeraltının derinliklerine nüfuz edebiliyor ve orada patlıyordu. Deprem bombaları, II. Dünya Savaşı'nın sonlarına doğru, birkaç metre kalınlığında beton duvarlara sahip denizaltı yuvaları, mağaralar, tüneller ve köprüler gibi büyük ölçüde güçlendirilmiş tesislerde kullanıldı. Deprem üretmesi için tasarlanan tek bomba bu değildi. 1992'de Rusya Bilimler Akademisi'nin muhabir üyesi Aleksey Vsevolodovich Nikolayev tarafından tanımlanan silah da korkunç bir amaç güdüyordu. Tektonik veya sismik bir silah olacaktı, yıkıcı bir deprem üretmek için Dünya'nın daha derin katmanlarının birikmiş tektonik enerjisini kullanacaktı. Nikolayev bu silah için, "Bir kişinin kendine bir deprem yaratma hedefi koyması son derece şüphelidir" demişti. Böyle bir cihazın inşa edilip edilmediği bilinmese de 1968'deki bir megatonluk yeraltı nükleer denemesi Faultless, 40 km'ye kadar açıkça görülebilen yüzey kaymasına neden olmuştu. Amerika Birleşik Devletleri Jeoloji Araştırması, bunun yaklaşık bin 200 metre uzunluğunda yeni bir fay kırığı ürettiğini belirtti. Şimdi ise gözler İran ve İsrail arasında günlerdir süren savaşta, füzelerin ‘sarstığı’ hayatlarda!
Benzer Haberler
Müzik festivalinde 131 kadına iğneli saldırı: Fransa'daki kabustan yeni gelişme!
Irak: Askeri nokta ve üslere İHA ile saldırı düzenlendi
Son Dakika! NATO Genel Sekreteri Rutte'den flaş Türkiye açıklaması!
Trump'ın açıkladığı ateşkes sonrası İsrail'de kabine üyelerine 'İran hakkında konuşma yasağı'
SON DAKİKA: ZELENSKİY İLE TRUMP ÇARŞAMBA GÜNÜ GÖRÜŞECEK!
ABD Temsilciler Meclisi azınlık lideri, Trump'tan İran'a saldırı kararını gerekçelendirmesini istedi!
İsrail, hava sahasını yeniden uçuşlara açtı!
SON DAKİKA: ABD'NİN GİZLİ 'KIYAMET PLANI' ORTAYA ÇIKTI